18 Şubat 2013 Pazartesi

Calvin Klein Obsession Night Arayanlara Duyurulur:



Artık ülkemize gelmiyormuş bacılarım!

Çok sevdiğim bir parfümdür kendileri. Bikaç yılda bir dönüp dolaşıp bu parfümü alırım.

Kullandığım parfümleri bir daha kullanmam,ancak değiştirmemek gerekiyormuş biliyor musunuz?:( Neymiş bizi bir parfümle kodlayan sevdiğimiz adam için iyi olmuyormuş. Böyle Cosmopolitan dergisi tavsiyelerine pek kulak asmam. Değiştiririm her seferinde bana ne yaa.

Aynı anda 3-5 parfüm kullanan ben nedense birden parfümsüz kaldım ve Avon parfümleriyle idare ettim. Bir sürü parfüm denedim filan yok kimi çok pahalı -hayatta 300 tl ye buradan parfüm almam,cheapsmells'den sipariş veririm bir sürü ,free shoptan 2-3 tane alırım o fiyata- kimi ağır kokuyor filan. Aklıma CK geldi ama bir öğrendim ki artık sadece Amerika'da satılıyormuş. Hiç bir kozmetik mağazaya yeni üretim CK obsession night gelmiyormuş. E tabi bizim kör oldu badem gözlü. Nerden bulabilirim derken Miss Pera'da buldum ve siparişi verdim. Hemen ardından bi Markafoni'ye bakayım dedim,bakmaz olaydım, 20TL hediye çekim varmış ve bu parfüm orda da satıştaymış. Bi tane de ordan sipariş verdim,dedim diğeri gelince hemen iade ederim. Arkadaşım benim düşünemediğimi düşündü madem piyasada yok niye iade ediyorsun ,kalsın işte elinde dedi. O gün bugün arap yağı bol bulunca misali bi şişeyi deodorant bi şişeyi parfüm olarak kullanıyorum.

Hepimize miss kokulu günler.


17 Şubat 2013 Pazar

Üşümeye Son!



İsviçre'ye gitmeden önce kendi kendime gözümü çok korkuttum,aman çok soğuk oralar,ne yapacağız,dağa mağa çıkacağız,donacağız diye. Aslında çok üşüyen biri değilim,hatta hiç üşümem. Gömlekle gezerim kış günü,babet mesela kışlıktır benim için. Ancak yine de tatile giderken önlem almak istedim. Yün içlik alalım dedik,hatta yün atlet filan. Denk gelmedi,pazarda belki vardır ama gidemedim. Penti'ye bi gireyim dedim. Meğer benim aradığım ürün buradaymış. Kapkalın,içi polar termal külotlu çorap. Hem fiyatı da 9-10 tl gibi bişi. İsterseniz içlik olarak giyin isterseniz etek-elbiselerin altına çorap olarak. Zaten dokusu saten çoraplar gibi duruyor. 

Skinny jeans'in içine giyebilir miyim diye endişe ettim ancak tayt ve de kotlarla çok rahat giyilir. İnananın ayağıma ekstra çorap giymedim çizmenin içine. Sıcacık tutuyor,üşümeyi bırakın terledim bile.




Ayakkabı olarak da Deriden'de bi indirime denk geldim, indirim değil maşallah bedavaya veriyorlar. Çok çok uygun fiyata aldım DKNY çizmeleri. Kar botu almama gerek kalmadı,ne kaydım -ki karda düz yolda yürüyemem- ne ayağım üşüdü. Tabanı kalın,çok da rahat. İyi ki aldım dediğim ürünlerden.

Ve son olarak iyi ki aldım dediğim ürün Zara'nın kaz tüyü montu. Görsel bulamadım ama anlatması zor değil,kısa,hafif şişme montlardan. İsviçre resimlerinde vardır bazılarında. Kemeri altın renk tokalı filan. Her sene olur. Ancak çok pahalı olduğu için almıyordum. İndirime girince hemen aldım,şansıma istediğim beden ve son 1 tane kalmıştı. Kazakla giyerseniz terleyebilirsiniz,benden uyarması:)

Hepimize sımsıcak günler,yaz gelse de ısınsak:)

9 Şubat 2013 Cumartesi

Yine Yeni Yeniden İsviçre


Biliyorsunuz yaz aylarında ailece İsviçre gezisi yapmış,dere tepe gezmiş,İsviçre'ye aşık olmuş,buraya da günlerce post eklemiştim.

Secret mı dersiniz nasip mi dersiniz,tam da o postlarda şu otele kış mevsiminde gelmek istiyorum,Pilatus'a çıkmadık oraya çıkmak istiyorum bir daha ki sefere dememden 6 ay sonra kendimi İsviçre'de buldum.

Çok istiyordum bir daha gitmek,günlerce kendime gelememiştim döndükten sonra:) Allah'a şükür gittiğim ilk yurt dışı gezisi değil, ancak gittiğim ülkelerden şimdiye kadar bi İrlanda idi etkileyen,ancak İsviçre son noktayı koydu abicim.

Eşim birkaç sene sonra tekrar İsviçre'ye gidebileceğini,şu anda başka ülkeleri tercih edeceğini söyledi. Off dedim ben gitsem ne güzel olur...İşte orada sihirli sözcüğü söyledi,git kendin,sor bakalım arkadaşlarına. Ben ''Ciddi misin,şaka yapmıyorsun di mi,giderim bak.''  Eşim ''Ya ne şaka yapıcam,git arkadaşlarından gelen olursa.'' Ben  ''bak dalga geçme,giderim bak.''  diyip hemen uçak bileti fiyatını öğrendim,öbür gün okulda benim ''kafa nereye biz oraya'' arkadaşım Hande'ye sordum,hemen ok dedi,hatta cüzdandan parayı çıkardı,hemen biletleri al dedi, onun da bi kafa arkadaşı varmış Banu,o da gelirim demiş,hemen 3 kişilik biletimizi aldık 15 tatil için ve macera başladı.Ama ne macera...

Yazın vize işlerim çok kolay sürdü,hemen randevu aldık,işlemler halloldu.Ne bileyim kışın milletin İsviçre'ye hücum edeceğini.

Ocak 10 gibi hadi dedik randevu alalım vize için ,28inde uçucaz. Aradık adamlar demez mi 24 ocak perşembe randevunuz,e 2 günde de vize çıkamayacağı için...O anda size nasıl anlatayım duygularımı,dünya başıma yıkıldı. Pazartesi uçucaz,perşembe vize randevusu... O günü hatırlamak bile istemiyorum. Kaç telefon görüşmesi yaptım,nereleri aramadım,oturdum ağladım..Hande ile birbirimize bakamıyoruz üzüntüden. Gidicez biz bu tatile abicim ne olursa olsun,İtalya'ya girerim,oradan geçerim İsviçre'ye. Almanya'dan da geçebiliriz. Ne planlar ne planlar.

Eşime anlatsam kızacak,kimselere söyleyemiyorum derdimi. Çünkü kendisi Eylül ayında hallederdi sanırım vize işlerini Ocak'taki tatil için.

Banu bi adam buldu tanıdık,turizmci. Almanya'dan vize aldı bizim için 3 günde. Adama diyoruz bak bizi sokmazlarsa pasaport kontrolunden,giremezsek İsviçre'ye. Tamam Schengen ama İsviçre bu en gıcık memleket. Niye gitmediniz Almanya'ya der. Almanya'da konaklayacak gibi otel rezervasyonları yapıldı.Ama biz yusuf yusuf. Almazlarsa Almanya'ya uçarız artık ilk uçakla diyoruz:) Neyse pasaport kontrolünden rahat geçtik,polis İstanbul'da çalışmış,Türk dostu filan sormadı bişi ayrıntılı. Ama o dakikaya kadar bizi düşünün, şu polis gıcık birine benziyor,şu kadın polis yok olmaz,heh bu tontiş amca iyi,bu sıraya girelim. Kontrolden geçip adım attık ya valla birbirimize sarılıp zıplayıp çığlık attık.

İsviçre bizi güneş ile karşıladı. Çok ballıyız,orada bulunduğumuz sürede hava süperdi. Biz döndük,kar kıyamet:))




Zürih'e inip 1 saatlik tren yolculuğu ile Luzern'e vardık. Yolculuk için swiss-pass denilen indirimli seyahat kartı aldık. 4 günlük 450 tl. Pahalı gibi gözükebilir ancak 5.gün kartın süresi dolduğunda tek yön için 150 tl ödedik bilete.

Luzern'de Otele valizleri atıp,üstümüzü değiştirip Pilatus dağı için çıktık yola.

Turist information'dan Pilatus için biletimizi aldık. Hem size Pilatus'daki hava şartlarını da söylüyorlar,kötü hava şartlarında çıkmıyorsunuz.  Swiss pass'i olanlara %50 indirimli ,60 tl. İlk önce otobüse biniyorsunuz,sonra teleferik için durağa kadar yürüyorsunuz. Ve sonra macera başlasın.


Teleferiğe yürürken






İlk teleferikle çıkıp aktarma yapıyorsunuz.




Sonuna kadar keyif adamıyız. Aktarma yapılan yerdeki sevimli cafe'de bi mola veriyoruz.







Ve sonra daha dik bir yolculuğa hazırız.




















Luzern'in zirveden görünüşü





Keyif yapacak bi köşe bulduk yine.

Pilatus gezimizi bitirip Luzern'e iniyoruz. Yazın Luzern çok farklıydı,cıvıl cıvıl. Rengarenk çiçekler. Göl kenarında cafeler restoranların masaları vardı. İnanın zor bulduk yemek için düzgün bir yer. İtalyan restoranı saolsun hayat kurtardı:)




Geçen sefer aslan heykelini görmemiştim. Küçük bir heykel sanmıştım. Bu sefer çaba sarfettik,yürüdük aradık,yaralı aslan heykelini bulduk. Gerçekten müthiş. Bir duvara oyulmuş kocaman bir aslan heykeli. Çok etkileyici. Hikayesi burada.

alıntıdır

Luzern'de ilk günümüzü bitirip sabah Alpler için yola çıkıyoruz. Ama öncesinde diyoruz,15 dk uzaktaki İsviçre'nin en zengin kasabası Zug'a gidelim kahvaltıya.

Nasıl romantik,nasıl huzur veren bir kasaba anlatamam.








Manzara eşliğinde çayımızı yudumluyoruz.



Ve beklediğimiz yolculuk başlıyor,e tren de kuru kuru beklenmez.Hemen bi kahve içmek lazım:)


bizim ekip

Ve hayatımdaki en güzel tren yolculuğunu yaşıyorum!! Luzern'den İnterlaken'e gidiyoruz. 2 saatlik yolculuk,her saniyesi kalbimizi hoplatıyor manzara saolsun.




Böyle bi manzara gerçek olamaz, kartpostallarda olur anca.











Dalıyorum uzaklara...









Benim tipe bakın,dağa çıkıyoruz giymişim pullu payetli kazak,elimde rugan çanta. Sanki akşam Alp gazinosunda sahneye çıkıcam. Rezil oldum valla.




Birileri manzaranın kıymetini bilmiyor galiba:)





 İnterlaken'den dağ kasabası Mürren için tekrar trene biniyoruz.




Sonra teleferiğe




Sonra tekrar trene. Binlerce metre yükseklikte dağda trenle gitmek baya heyecan verici.




Mürren'e yazın da gitmişim. En sevdiğim yerlerden biri oldu. Dağın tepesinde bir kasaba,450 nüfuslu.Ancak yaklaşık 2000 yataklı otel kapasitesi var. Ulaşım için kara yolu yok. İsviçre'nin kalbi Bern oberland bölgesindeki eşsiz kasabalardan biri.




Kasabaya ulaştıktan sonra bir süre otele gidemedik fotoğraf çekilmekten.





















Bu fotoğrafı hatırladınız mı? :)

Otele varıp odamıza girdiğimizde manzaranın güzelliği karşısında dilim tutuldu,nefesim kesildi.Kelimelere dökülecek bişi değil. Balkon yamaçta,alt taraf vadi. Binlerce metre yükseklik. Üstüne üstlük karşında daha da büyük,heybetli bir dağ. Avrupa'nın 3 büyük zirvesi Eiger, Mönch ve Jungfrau karşında.







Resimlerde o büyüklüğü size göstemeyi çok isterdim ancak kadraja sığmıyor. O kadar muazzam o kadar büyük o kadar heybetli ki gökyüzünü göremiyorsunuz. Dağa baktıkça Allah'ın gücü karşısında kendimi o kadar aciz o kadar çaresiz hissediyorum ki.








Akşam oluyor,biraz dışarı çıkalım diyoruz. Alıyoruz kızaklarımızı kayıyoruz.








Gece yattım,karşımda dağ. Uyuyamadım heyecandan. Sabah kalkar kalkmaz ilk işimiz balkona çıkmak oldu. Güneş bir süre gözükmedi zirvelerin ardında.




Doğru düzgün kahvaltı yapamadan Avrupa'nın zirvesine çıkmak için yola çıktık. Tren aktarmaları ile Klein Scheidegg'e varıyoruz. Buradan Jungfraujoch yani Top of Europe'a çıkacağız trenle. Mürren'deki istasyondan biletimizi alıyoruz,swiss-pass olanlara indirim var yine,250 TL zirveye çıkış.


Güneş zirvelerin ardından ancak çıkıyor.

                        







Klein Scheidegg hiking ve de kayak bölgesi. Bütün insanlar böyle giyinmişken biz elimizde rugan çantalarla kalabalığın içinde yalnız kaldık:))




Adamlar Jungfraujoch treninin 100.yılını kutluyor. Düşünün o zamanlar,elleri boş dağı delip zirveye tren yolu yapmışlar. Biz 100 sene evvel nelerle boğuşuyorduk.




Dağın içinde tünelde giderken 2 durakta durup 5 dakika fotoğraf molası veriyor tren. Adamlar yapmış abicim:))



                 

Ve final,zirveye çıkıyoruz. Top of Europe. Avrupa'nın zirvesi. Aslında Jungfrau zirvesi 4158 m ancak mümkün olan çıkılabilen yükseklik 3454 m.















Fırtına bir kaç adım uçursa da beni görev aşkı ve bilinci ile her daim makinem elimde:) Rugan çantayı da unutmayalım lütfen!




Ve geri dönüş yolculuğu.

  


Her yer ama her yer kayak yapanlarla dolu. Dağ tepe karınca gibi insan kaynıyor. O kadar kalabalık ki bu bölge siz diyin İstiklal caddesi ben diyeyim Eminönü:)








Wengen





Ve Mürren'e varıp pılımızı pırtımızı toplayıp ama öncesinde manzaraya karşı son bi kahve içip keyif yapıyoruz. İnterlaken'e inicez artık.




İnterlaken göller arası demek.  Benim bayıldığım bi kasaba. Gerçi İsviçre'de var mı bayılmadığım bir yer?














Burada 2 gece kaldık. Resimde görülen kahverengi bina kaldığımız yer. Youth hostel. Tek kelime ile müthiş. Hostel denilince pis,bakımsız yer aklıma gelirdi. 5 yıldızlı otel konforunda. Şömine bilem var:) Restoranı harika. Her yer modern,temiz. Bayıldık.





Romantik mum ışığımız bile var.




Ve sabah Thun ve Bern için yola çıkıyoruz. Hostelimiz istasyon ile yapışık:) Yakın kelimesi bile uzak kalır:)




Bu kadar sakinlik bizi bozar.




Yarım saatte Thun'a varıyoruz.












Manzaralı eski bir pastanede oturup muhabbet ediyoruz ki doyum olmuyor. Bıraksanız akşama kadar otururuz.





Ordan geçiyoruz hop Bern'e.  15 dk'lık mesafe zaten.











Son Yargı

Ve İnterlaken'de son gecemizi geçirip sabah Zürih için yaklaşık 2 saatlik yolculuğa başlıyoruz. Valizlerimizi istasyondaki dolaplara bıraktık. Minicik dolaplar ama kapağı bir açıyorsun maşallah mağara gibi,koca valizler sığıyor. 9 Frank bozuk para ile çalışıyor. Bozuk paranız mı yok,merak etmeyin ordaki esnafa bozdurmuyorsunuz,adamlar para bozma makinesi koymuşlar sağa sola. Öyle bi icat da varmış hani!



Zürih yağmurlu ama tadından yenmiyor. Günlerdir dağ gezmekten burası pek bi havalı geliyor. Allahım herkes mi şık olur. Köpeklerin tasması bile LV!  Yazın çok sevmemiştim burayı,sanırım çoluk çocukla uğraşmaktan sağıma soluma bakmamışım. Şimdi kız kıza gidince daha ayrıntılı inceleme fırsatı bulduk:)











Ve havaalanı için yola çıktık. O kısım bile olaylı. Zürih'ten bir türlü ayrılamıyoruz,ayakları geri geri gidiyor. Neyse varıyoruz havaalanına,oturuyoruz kahve içmeye. Oturdukça oturuyoruz,hatta Banu uyuyor filan. 18.20 uçak saati. 18.00 de hadi artık binelim diyoruz. Koca kafalıyız resmen,havaalanının o kadar büyük olduğunu unutuyoruz. Düşünün bizim uçağın kapısına gitmek için tekrar trene binmek gerek,o kadar büyük bi havaalanı. Yusuf yusuf koşuyoruz ama dizlerim filan tutmuyor. Bi bakıyoruz uçak rötarlı yoksa uçak kaçmıştı:))

Neyse sağ salim eve geliyoruz. ama o gün bugün adaptasyon sorunu yaşıyorum:) Kendim burdayım ama ruhum İsviçre Alplerinde.

Evrene bi mesaj daha veriyorum,en kısa zamanda Zermatt için İsviçre'ye gitmek istiyorum,bir kaç gün de Zürih'te kalmak istiyorum:)




Jungfrau bölgesi için buradan bilgi edinebilirsiniz.