14 Ekim 2014 Salı

Provence/Fransa


      Provence& Cote D'azur sadece dergilerde gördüğüm, aman fotoğraf çekimi için özel yerleri,güzel evleri seçip seçip göz boyuyorlar dediğim, çok da ilgimi çekmeyen bi bölgeydi:) Taa ki eşim bi gece yarısı ani bi kararla uçak biletlerini alıncaya kadar:)

    8 gece 9 günlük tatili organize etmek de bana düştü tabi. Trip advisor,çeşitli gezi siteleri,dergiler,kitaplar derken kendimize göre bi gezi planı çıkardım. Önceliğimiz doğa içinde bir yerlerde kalmak, Ceren de bizle geleceği için ona uygun oteller seçmekti. Daha sonra araba kiralama işlemlerini de halledip tatil gününün gelmesini bekledik, aylar öncesinden planlayınca da zor oluyor beklemek:)

Gezimiz biraz gergin başladı. Araba kiraladığımız site parayı çekmiş ama rezervasyon kodu göndermemiş. Bunu uçuşa 3-4 saat kala farkettik.  Çok maceralar yaşadık ama kısa keseyim, arabayı teslim alıncaya kadar saatler geçti ve tonlarca para ödedik boş yere. Zaten dönmeden önce de dikiz aynasını çarptık, bilmem kaç yüz euro ceza ödedik üstüne:))


Yaklaşık 2000 km yol yaptığımız ve de 30'a yakın yer gezdiğimiz maceramız Marsilya uçuşu ile başladı,

                                         



Provence'i gezmek için Marsilya'yı seçtik uçuş noktası olarak.  Havaalanında arabayı alıp ilk durak Aix en provence'e gittik, otele yerleşip hemen dışarı attık kendimizi. Aix en provence çok hoşumuza gitti, uafacık tefecik içi dolu turşucuk bi şehir. 4 tane üniversite varmış bu şehirde!


                                        



                               








çocuk avutma yöntemleri




çocuk avutma yöntemleri













Arkadaş da bulduk ilk günden:) Oyunun dili yok.








İlk gece Aix en provence'de konakladıktan sonra ikinci günün sabahında Ceren'e biraz keyif yaptıralım da yola öyle çıkalım dedik. Malum çocukla geziyorsanız önceliğiniz onun memnuniyeti :)


                                 


Havuz keyfinden sonra ilk durağımız Cavillion oldu. Bu küçük kasaba Fransa'nın sebze meyve ihtiyacının karşılandığı bölgelerden biriymiş. Yüksek bi tepeden o verimli toprakları izleyebilirsiniz.





Cavallion'da kısa bi tur attıktan sonra Avignon'a gittik. Avignon da mutlaka görülmesi gereken yerlerden! Çevresi surlarla çevrili şahane bir yer.













Her kasabada,şehirde mutlaka bi atlıkarınca var:)  Gezerken mızırdanan çocuk için birebir:))






Çocukla tatili sorarsanız gerçekten çok rahat oldu. Tabi ki zorlukları var ancak çok sabırlı olmalısınız. Onu oyalayacak şeyler bulmalısınız. Dondurma, çubuk kraker gibi atıştırmalıklar, atlı karınca, su fıskiyesi gibi atraksiyonlarla geçici bi rahatlama sağlayabilirsiniz. Pusetine de oturttunuz mu tamamdır:)
  
Bir de tabi çelik gibi sinirleriniz olmalı. Ben pek takmam kafaya, anı yaşa derim, Ceren'in ağlaması filan beni çok sinirlendirmez, eşim de sakindir. O yüzden kriz çabuk çözülür.  











Eline mesela yedek göürdüğüm cep telefonumu verdim, fotoğraf çekmek çok hoşuna gittiği için baya oyalandı.






Tripleri oldu tabi olmaz mı?:)) Yemekte gazoz içebileceğini söyleyince bi nebze olsun atlattık.






Bu cafeler cafeler! İşte benim gibi bi keyif adamının kalbini fetheden yerler.





Resimdeki Ceren'i bulunuz:))




Avignon'a hayran kalıp rotayı L'isle La Sorgue'a çevirdik. Şirin mi şirin bi kasabayla karşılaştık.






















Nehir kıyında şıp şıp ile yemeği yedirdik çocuğa:) Tabi bir de çocukla tatilin yemek olayı var. Eğer çocuğunuz iştahlı bi çocuk ise zaten sorun yok. Bizim Ceren gibi bin bir nazla yiyorsa anlatayım:  Kahvaltıda sorun yok zaten, kruvasan, corn flakes, yoğurt, elma-muz :) Diğer öğünler için domatesli mozerallalı pizza favorisi oldu.  Çocuk menüleri çok güzel, steak menüleri var, içeçeği dondurması ile. Ceren bayılarak yedi. Tabi patates kızartmasını unutmayalım:)  Limonata dedikleri harika bi gazozları var. Yemek konusunda hiç sıkıntı yaşamadık Cerenle ilgili.






Artık otele dönüş vakti geldi. Dönüşte Fountain de Vauclause denilen  Sorgue nehrinin çıkış noktasına gittik. Bu bölge Luberon olarak adlandirilıyor ve benim bayıldığım bi bölge oldu. Diğer fotoğraflarda göreceksiniz bu bölgedeki kasabaların güzelliğini:)










Ve 2.gece konaklaması için Robion'daki otele varıyoruz. Otel demek haksızlık olur. Bir ev aslında. Sahipleri de burada yaşıyor. 3-4 odayı konuklara veriyorlar. Tekrar Provence'e gidersem tekrar bu otelde kalırım! Hatta 3-5 gün kafa dinlemek için özellikle bi tatil ayarlarım burada.


























Ve tabi özellikle havuzlu ir yer seçtim Ceren için. Ceren günün stresini atarken:))






Ve akşam yemeği için dışarı çıkıyoruz ama günlerden Pazar olduğunu unutuyoruz:(  Malesef her yer kapalı. Robion'da yemek yiyecek yer bulamıyoruz, bi pizzacı açık,o da paket servis yapıyor, saat 22'ye kadar dolu:) O esnada bize yardımcı olmaya çalışan o kadar insan oluyor ki! Hiç ingilizce bilmeyen bi yaşlı amca bize dakikalarca bi yerler tarif etti, az kalsın Fransızcayı söküyordum:))








Dedim ya burda herkes sıcak! Paris'te gördüğünüz o kaba, ukala insanları unutun!! Burda şahane doğa ile birlikte mütevazi, yardımsever ve samimi insanlarla karşılaştırmak çok mutlu ediyor beni. Evlerin ve arabaların ihtişamından burasını farklı algılayabilirsiniz, ancak Provence elegan havasına karşın samimi havasıyla beni büyülüyor! Evler,ah o evler! Malesef fotoğrafını çekemiyorum çünkü çookkk ilerde bahçenin ortasında,ağaçlarla çevrili,gözükmüyor :))

Gezi veya dekorasyon dergilerinde Provence'i sık görebilirsiniz. Burayı görünceye kadar o fotoğrafların abartı olduğunu düşünür, özel seçilmiş evler olduğunu düşünürdüm,yanılmışım. Hepsi buradaki sıradan evlerdenmiş:) Beni en çok etkileyen panjurlardaki bile renk uyumuydu,ilerleyen fotoğraflarda görücez:)


3.günün sabahında o kadar erken uyandım ki... Heyecandan uyuyamadım daha doğrusu. Bu manzara karşısında kalbim pır pır:)






Harika bi kahvaltı ile güne başladık:













Bugünkü yoğun programımıza Lavanta Müzesi ile başladık.  Provence,lavantanın da merkezi. Haziran-Temmuz aylarında her yer lila renge bürünmüş oluyormuş. Malesef Ağustos ayında artık tek tük gözüküyordu. Neyse lavanta mevsiminde tekrar gelmek için de bahanemiz olmuş oldu:))








Gordes'e gidiyoruz ilk önce. Nefesimiz kesiliyor karşıdan görünce. En beğendiğim yerlerden biri diyebilirim, belki de en iyisi:).








                                





    
















                        

















                         















































Gordes'te fabrika ayarlarımıza geri döndük resmen:) Sonrasında  Senaque Abbey'e uğradık. Aslında burası lavanta zamanı tam bir görşel şölen yaşatıyor,


Bizim çekim



alıntı


O kadar bereketli topraklar ki... Yol üstünde mola verdik daha iyi hissetmek için doğayı:)



                   


















Daha sonra Rousillion'a gittik. Burası da yine yüksek bi tepeye konuşlanmış bir kasaba. Burasının farklı bi özelliği kızıl kayalıkların üstünde yer alması.






Adamlar yapmış abicim:) Kasaba doğası ile uyumlu kızıl kiremit rengi evlerden oluşuyor. Panjurlar su yeşili,açık mavi. böyle süper bi uyum görmedim!!







































Daha sonra  etraftaki kasabalara uğrayalım dedik. Lacoste,Apt,Menerbes'e gittik. Ancak insanoğlu nasıl bişeydir, nankörüz galiba, amannnn hepsi birbirine benziyor diye şöyle bi gezdik. şimdi burnumda tütüyor:))


Menerbes'in hakkını yemeyelim tamam:)












Yorgun argın bir şekilde tekrar robion'daki otelimize dönüyoruz. yorgun argın aslında bizim aile için pek uygun bi sıfat değil. Biz yorulmayız öyle gezilerde, full enerji çalışırız, Ceren de dahil:)


Bahçede otur otur kesmiyor, hadi dedik bi yürüyüş yapalım.






Sadece köy içindeki sokaklarda elektrik var akşamları,mesela otelimizin bulunduğu bu yolda lamba yok ,kapkaranlık gece. Öyle dağ başı,terkedilmiş filan bi yer de değil, Fransa'nın kaymak tabakası burada. 3-5 km ötede başka bi kasaba var, yürüyor insanlar gece bu yolda karanlıkta ellerinde fener filan :)  Nedense çok hoşuma gitti.
















Ve 3.günümüz de böylelikle bitiyordu.







4. gün yine yoğun bir plan bizi bekliyordu. Bugün Cote D'azur bölgesine geçtik.


2-3 saat sürdü yanlış hatırlamıyorsam yolculuk. Bu arada biraz genel bilgi vereyim, çok içime oturdu da. Otoyoldan bi hayli geçtik doğal olarak bu uzun tatilde. Ben böyle bişi görmedim, 15 euro otoyol geçiş ücreti mi olur ya? Bildiğiniz 45 TL. E bu yolun bir de dönüşü var:) Otopark sistemi de çok hoşumuza gitmedi,daha doğrusu ücretleri:) Koy çıkar 12 euro (36tl), günde 4-5 yer gezdiğinizi düşünün,tamam hepsi 12 euro değil ,onlar da olsun 8'er euro (24tl). Aslında adamların suçu yok, bizim para değersiz, onların kuruna göre normal değerler :)


Evet,ilk olarak kasabaları gezmekle başlayaım dedik, Nice ve Cannes'ı sonraki günlere bıraktık.

Parfümün merkezi Grasse'ye gittik,parfümümüzü aldık:) Şehirde pek bişi bulamadık, doğal güzelliğin tavan yaptığı, sakin,sessiz,elegan ama bir o kadar da mütevazi bi bölgeden sonra buralar çok havalı,çok soğuk geldi:)







Daha sonra Biot'a gittik. burası da cam eşya üretimi ile meşhur bir yer. Ancak ben burayı daha farklı hatırlayacağım, telefonumu düşürdüm burada, kullanılamaz hale geldi:) (Bu Fransa da baya pahalıya patlamış canım bize)










Daha sonra Mougins'e gittik. Burası da ünlülerin yemek yemek için geldikleri bi kasabaymış. Ultra lüks restoranların olduğu bu kasabadaki evleri görünce valla bi garip oldum, insan mı ya burda yaşayanlar diye bir an düşüyorsun. Aynı Hollywood. (hiç gitmedi)






                  



Ultra lüks restoranlarda yemek yiyedursun onlar, biz sevimli bi cafe bulup oturduk. Onların limonatası, bizim gazozumuz:)






Daha sonra da St.Paul De Vence'e gittik. Baya popüler bi köy. Baya da Türk turist vardı:)































Lavantalı dondurma da yemedim demem artık:)






Artık otele geçme saati geldi. Valbonne bölgesinde yine doğa içinde bi otel seçtim.


                 



3 kuruş fazla olsun teraslı olsun dedik ama yorgunluktan pek keyfini süremedik.






Yine Ceren'e yaradı.



                    


Akşam yemeği için Valbonne merkezine gittik. O ne,resmen bayram yeri. Tabi çocuk balonu görür de istemez mi hiç? Bir de peşimize bu balon takıldı,taa dönüşte havaalanında güvenliğe takılıncaya kadar:)

Burda akşam yemeğimiz unutulmazdı,çünkü 2 saat sonra geldi:) Cote D'Azur da garsonlar da ayrı bi kasıntıydı. Nerde bizim o emekçi garsonlarımız?Ahh ah bizim gariban, bağrı yanık garsonlarımız. Adamlar ahtapot gibi aynı anda 8 masaya servis yapar, bu çay çok demli dersin geri gönderirsin, ayyy bu salataya domates koymuşsunuz değiştirir misiniz, aaa ama ben çok pişmiş istemiştim, garson nerde kaldı yemeğim, bu nasıl servis, sizi şikayet edeceğim vs vs. Burada çok da tın. Adamlar keyfine göre hareket ediyor. Zaten tıklım tıkış mekanda 1-2 garson var. Valla bi restoranda bekledik baya, hiç bi gerson ilgilenmedi bizle. Nice'te mesela ünlü dondurmacıda dondurma erimiş halde geldi. Yine çok turistik bi kasabada garson sorduğumuz soruya dalga geçerek cevap verdi filan. Ya bir de yemek nasıl pahalı anlatamam. Paranızla rezil oluyorsunuz resmen. Ortam,lezzet şahane olabilir tamam ama hizmet kalitesi yerlerde. Adamlar resmen tok satıcı. Kurban olsunlar bizim 22-23:00' lere kadar açık restoranlarımıza ve de garsonlarımıza.


                    



5.güne Valbonne'da yağmurla başlıyoruz. 12'ye kadar otelden çıkamıyoruz.



                                    




Yağmur bahanesiyle güzelce dinlendikten sonra yeni maceralar için yola çıkıyoruz.








                     



Valbonne çok güzel bi bölge. Hem Nice ve Cannes'a çok yakın hem de doğa ile iç içe.







                        



İlk durak Antibes'e gidiyoruz. Bodrum tarzında bir yer.














Daha sonra Nice'e geçiyoruz. Zaten birbirine çok yakın yerler.

Nice,büyük bi şehir. Tek şehirlik 3-4 gün tatil düşünüyorsanız tam da uygun bir yer.

Nice'te İstanbul'dan arkadaşlarımızın da tatil yaptığını öğrendik ve onlarla da buluştuk. Dünya küçük:)








                             














                 














Akşama doğru Eze'ye gidip oarayı da aradan çıkaralım dedik.

Eze tepeye konuşlanmış ha-ri-ka bir köy.


alıntıdır


alıntıdır


Akşam saatlerinde resmen köy bomboştu. Sokaklarında kayboldum resmen. Jet sosyete akşam yemeği için geliyordu artık. Baktım içlerinde birkaç Türk de var:)




































Ve akşam konaklama için tekrar Valbonne'a dönüyoruz.


6.gün  Valbonne'a veda ediyoruz. Bugün yolumuz uzun,çünkü İtalya'ya geçiyoruz.


İtalya'ya geçer geçmez her şey değişiyor. Cote D'azur'un kasıntı havasından sonra gülen yüzler,sıcak insanlar hemen ilgimi çekiyor.


Portofino,çok küçük mini minnacık bir yer ama atmosferi büyüleyici. Renklerin uyumu kalp ben:)

















Ceren deniz diye tutturunca hemen bi plajda duruyoruz,biz de dinlenmiş oluyoruz.






Daha sonra CinqueTerre'ye geçeriz diye düşündük ama baktık dönüş yolu uzun,oraya da İtalya gezisinde geliriz artık dedik:) Ve Monaco'ya döndük.













Bu da bizim Monaco Prensesi:)













Monte Carlo'daki kumarhanelere ilgi büyük:) Arapları burada da sıkça görüyoruz.


Burası ayrı bi gezegen ya.











Yalnız ben burdaki arabaları hayatımda ilk kez gördüm:) Böyle lüks,böyle ihtişam görmedim. Aman haydan gelen huya gider:)


Monte Carlo'da ben



Kendimizi daha fazla fakir hissetmeden konaklama için Cannes'daki otelimize dönüyoruz.

7.gün sabah Cannes'ı gezmeye başlıyoruz. Cannes Nice'e göre daha küçük bir yer. Daha çok sevdim karşılaştırmak gerekirse. Daha sıcak bi şehir geldi bana.


















Kırmızı halıda bir Türk:)







Angelina Jolie'nin elini de tuttuk.







Gerçeğini göremesek de:)



                         








Cannes pazarı







Çocuk oyalama taktikleri vol.1 dondurma






Çocuk oyalama taktikleri vol.2 deniz











Cannes'a veda edip St.Tropez için yola çıkıyoruz.
















İşte böyle bir yer St. Tropez. Aslında  yatınız ile uğramadıysanız veya jet sosyetenin takıldığı plajlara gitmeyecekseniz buraya gelmenin pek bi anlamı olmuyor:))






Biz yine çoluk çocuk St.Tropez parkında takılalım:))






7.gece konaklama için Fransa'nın 2 .büyük kenti Marsilya'ya geçiyoruz. Şehire girer girmez tatili unutup resmen strese giriyorsunuz.


8. günün sabahında calanques dedikleri  koyları gezmek için küçük bi sahil kasabası olan Cassis'e gidiyoruz. 







                    



Buradan tekne turuna katılıyoruz.


                 











Daha sonra günümüzün geri kalan kısmında Marsilya'yı geziyoruz.





Marsilya resmen Fransa değil! Bildiğiniz Afrika. Hatta Eminönü:)) Müslüman mahallesinden geçtik, bildiğiniz Mahmutpaşa. Acaip kozmopolit bi şehir. Tamam Paris filan da kozmopolit ama orda en azından Fransız görebiliyorsunuz. Burda yerli halk yok:)

Çok eski bir liman kentiymiş. Baya baya eski, 2600 yıllık tarihi ile Avrupa'nın en eski kenti. Provence'te yer almasına karşın bu bölgede resmen ayrı bir cumhuriyet gibi duruyor kent.











Şu çocuk ahh :) Gülüyorum aklıma geldikçe. Kardeşiyle yol kenarında oturuyor. Biz de bi acıdık sormayın, evlat edinsem şöyle bi Afrikalı çocuk filan diyorum. Abicim o bizi evlat edinse daha iyiymiş:)) Biz bakınırken bi cip durdu, şoför indi,arka koltuktan da çocukların babası. Şöfor bagajı açtı-meğer anneleri de az ilerde duran kucağında bebeği olan,bonus saçlı,çikolata tenli ablaymış- kadının çantalarını ve puseti aldı yerleştirdi. Baba çocukları aldı oturttu filan. Biz de arkalarından baktık kaldık. Hey istersen beni evlatlık alabilirsin diyecektim, gittiler.






Bu sokak çalgıcılarını da o kadar sevdik ki. Ceren hala videolarını izliyor. Günün eğlencesi oldu bizim için.





Ve son gecemizi Marsilya'da geçirip 9. gün cebimizde anılar ile yurda dönüyoruz.