17 Temmuz 2013 Çarşamba

İskoçya; anlatılmaz,yaşanır...



   Blogumla geziden geziye görüşeceğim galiba:) İnstagram çıktı çıkalı buralara uğramaz olduk:)

Bu yaz tatili yapacağimiz geziyi eşim uzun zamandır bekliyordu. İskoçya hep aklımızdaydı,İrlanda'ya filan gidince eşim hepten kafaya koymuştu ancak THY uçuşu yoktu Edinburgh'a. Hatta kaç kez mail atmışlığı vardır:)) Son birkaç senedir uçuş da başlayınca, Londra-Edinburgh yapsak mı diye düşününce iki ülkeyi de tam olarak gezemeyeceğimiz fikrine vardık, sadece İskoçya'yı gezmeye karar verdik. Bizim amacımız gittiğimiz ülkeyi tam anlamıyla tanımak.

4-5 ay öncesinde uçak biletlerimizi alarak planımızı yapmış olduk. Geriye ayrıntılar kaldı. Onları da size şimdi tek tek anlatacağım.

Ceren'i Kuşadası'na bırakıp döndüm. İçim çok rahattı çünkü babannesi çok çok iyi bakıyor,gözünden sakınıyor. Ceren de babanneye aşık. Deniz,havuz,dondurma derken çok eğleneceğinden emindim. Hem bu tatili planladığımız Şubat ayından beri gün sayıyordu, 'siz İşkoşyaya gideceksiniz,ben de babannemde kalıcam.'  Haftasonları  'Annee,tatilde babanneme gidecektim hani,tatil oldu,neden gitmiyoruumm?'  Hele son günlerde son 3-2-1 diye saydık resmen.

Tabi annesi git gel 10 gün içinde 5 uçak yolculuğu yaptı.




Çekmeyi en sevdiğim şeydir tatil öncesi:)


Gördüğünüz gibi hava 8 derece.

Edinburgh havaalanından indiğinizde çıkışta mavi Airlink otobüsler var,sizi şehir merkezine götürüyor. 30 dakika sürüyor.

Otobüsten bir indik,otelin yerini zaten haritadan biliyordum. Aman Allah'ım bir baktım,otel karşımızda!! Tamam merkezi konumda olmasını tercih ettim ama bu kadarını da beklemiyordum! Tüm otel rezervasyonları benim sorumluluğumda, bu sebepten üzerimden büyük bir yük kalktı ve doğru seçimden dolayı kendimi tebrik ettim. (Eşim bana bırakıyor otel seçimini, hani olur da kötü bir yer çıkarsa karşısına başının etini yemeyeyim diye)


Otelimizin adı Motel-one. Son derece modern döşenmiş,temiz ve de şık bir yerdi. Tekrar gitsem aynı yerde kalırım.




Odamızdan manzara.  Gördüğünüz mavi otobüsler Airlink.  Ayrıca burası hop on-hop off tur otobüslerinin de ilk durağı. Sağ taraf Waverley tren istasyonu. Karşıdaki cadde Edinburgh'un ünlü alışveriş caddelerinden Princess street. Arkamız Edinburgh kalesi.






Burası da otelin köşesinden, kraliyet yolu olan en ünlü ve tarihi caddesi Royal mile'a çıkan Cockbury street. Bu caddede harika restoranlar var. Yemek pek sorun olmuyor, her damak zevkine hitap eden restoranlar var. İtalyan,Meksikan,İspanyol,Hint,Türk mutfağı...


cockbury street


Otele yerleşir yerleşmez, her gittiğimiz yerde yaptığımız gibi hemen bi hop on-hop off tura katıldık.




Sonrasında şehri gezmeye başladık.


Edinburgh Kalesi 





Edinburgh Kalesi











Küçükken ne dalga geçerdik erkekler etek giyiyormuş diye. O kadar hoş bir kıyafet geliyor kilt artık bana. Çok yakışırtıyorum. Zaten kilt, çorabı ayakkabısı çantası ile tam takım. Bir çok kişi hala giyiyor. Düğünlerde özellikle damat dahil herkes giyiyor. 


                        


Her klanın yani sülalenin kendine göre bi rengi ve deseni var. Kiltin deseninden renginden hangi klandan olduğunu biliyorsunuz. Buradan klanların listesini görebilirsiniz:)




Ünlü İskoç viskileri. İlgi alanıma bunlar değil de shortbread denilen kurabiyeleri ve de fudge'lar girdiği için onlarla ilgilendim daha çok:)





Bu fudge'lar bi harika dostum!!






İskoç bayrağının bu şekilde olduğunu da bu yaşta öğrendim. Birleşik krallık bayrağını biliyordum tek.




United Kingdom'ın bayrağı meğer 3 bayrağın birleşimiymiş. 


Union Jack


İlk gün gezmeye devam. Carlton Hill'e çıkıp şehri bir de yüksekten izledik.









Sırada alışveriş:)  Çok uygun fiyata tonlarca şey bulabileceğimiz meşhur Primark:)) Her gün 2 saat gezdim. Ivır zıvır bir sürü şey aldım.Ancak TR'ye döndüğümde 3-5 pound'a almadığım sandaletler için çok pişman oldum. Onun da kolayını buldum, İngiltere'ye giden kuzenime sipariş verdim:))










Ve ilk gün sona erer.
































Diğer gün, ilk işimiz kaleyi ziyaret etmek oldu. Saat 10'da tam açılışa denk gelmişiz, askeri tören karşıladı bizi.






Girişte uzun kuyruk olunca öğleden sonra geliriz diye çıktık oradan.

Royal Mile denilen yolun bir ucunda kale var, bir ucunda da kraliçenin sarayı Hollyrood Palace. Kaleden aşağı doğru yürümeye başlıyoruz bu 1 millik caddede:)

Bu şehre yağmur çok yakışıyor!!
                                       











Yol üstünde bağ bahçe bulduk mu oturuyoruz:)






Hem biraz yağmurdan da korunmuş oluyoruz. Hava sürekli yağışlı,kıyafetlerimizden de anlayacağınız gibi soğuktu. Tabi bize göre soğuktu, onlar tişörtle geziyor. Cıppıdı cıppıdı parmak arası terliklerle.


                                        
                                 


Dinlenmek lazım,enerji toplamak lazım.








Ve Hollyrood Sarayı'na varıyoruz. Kraliyet ailesinin ziyareti dolayısıyla turist ziyaretine kapalıydı.

E kraliyet ailesinden birileri var denince her gördüğümüz sakallıyı dedemiz pardon her şapkalı nineyi kraliçe zannediyoruz.








Burası da Arthur's Seat denilen, çıkması zor ancak çıkıldığında sizi eşsiz manzaranın karşıladığı bir tepe. Çıkalım diyoruz ancak o gün yağmurlu olduğu için taş düşme riski varmış,çıkış kapalıymış.




Ve öğleden sonra rotayı tekrar kaleye çeviriyoruz. İnanın manzaradan başka hiç bişi yok. Dünya kadar  para verip girmeyin, içinde savaş tarihi,silahlar,zindanları gösteren farklı bölümler var,valla hiç ilgimi çekmedi.


Dediğim gibi sadece manzara:











Burası da kalenin alt tarafındaki prensesin bahçesi:)








Ve diğer gün 3 günlük İskoçya turumuz başlıyor. İskoçya'yı gezebileceğiniz farklı turlar var,tek günlük,3 günlük veya 5 günlük. Tamamen sizin ne istediğinize bağlı. Biz 3 günlük turu seçtik. Bu turları viator adlı siteden ayarlayabilirsiniz haftalar öncesinden. En iyi tur şirketleri ile ortak çalışıyor. Sonrasında yer kalmıyor haberiniz olsun, ne kadar erken o kadar iyi.  İsterseniz bizim gibi Edinburgh'a gidince Turist Danışma'dan  ayarlayın diyemicem çünkü bütün turlar dolmuştu ve son anda bulabildik. Her şeyimiz bu tura göre ayarlanmıştı, otel rezervasyonu, dönüş tarihimiz filan. Allah'ım düşünmek bile istemiyorum nolacaktı eğer yer bulamasaydık turda.

Biz Highland Experience Tour ile gittik, zaten Tripadvisor'da filan 4.5 yıldız almış bi tur, memnun kaldık. ancak en iyisi Rabbie's miş, bilmiyorum neden:)

Bizim turumuzda 20 kişi filan vardı, Malezya,Amerika,Kanada,Rusya,Çin,Avustralya,Hong Kong,Hindistan'dan katılanlar ve biz:) Viator'den baktığımızda 5 yaş altı çocuklar kabul edilmiyor yazıyordu. Hatta mail attık,doğrulattık. Ceren'i o yüzden götürmedik. Sonradan öğrendik ki bizim tur şirketi kabul ediyormuş. Ancak iyi ki götürmemişim. Geçen sene tamam İsviçre'de de çok gezdik ama arabaylaydı sonuçta. İstediğimiz yerde dur kalk yapabiliyorduk.

Konaklamalı turlar şöyle işliyor;
3 günlük veya 5 günlük seçiyorsunuz. konaklama tipini belirliyorsunuz. Otel mi, hostel mi yoksa bed&breakfast mı? Ona göre ücret de değişiyor. Gün sonunda kalacağınız yere bırakıyor,sabah da kapıdan alıyorlar. Kalacağınız yeri onlar sizin seçeneğinize göre ayarlıyorlar. Siz o otel olmaz şu otel olsun diyemiyorsunuz. Merak etmeyin,şahane yerler ayarlıyor zaten onlar da. Kaldığımız yeri göreceksiniz birazdan:)


Bizim rotamız. Tabi ufak değişiklikler oluyor.





Ve otelimizden ayrılıp yeni bir maceraya başlıyoruz.




Loch Lomond ilk durağımız.




























High Lands :)




                                                   

                        


Sanki 2 ayrı resmin birleşimi gibi geliyor ilk bakışta, hayır,ortadaki göl, bir de o şekilde bakın:)








Glen Coe:




İskoçya, hiking için yaratılmış diyorlar :)


                             


Biz de hiking yapıyoruz :)





Sıradaki durak Ben Nevis dağı. Britanya adasının en yüksek dağı, 1300 m ile. İsviçre'den sonra pek açmıyor:))


                               





Adrenalin tutkunları bu dağdan bisiklet ile iniyor. Valla yüreğim ağzıma geldi, olacak iş değil :)




Ve daha sonra Skye adası için yola devam ediyoruz.




Yolda İskoçya'nın simgesi Eilean Donan Kalesini görüyoruz, kapanış saati olduğu için yarın uğrayacağız buraya.




Ve Isle of Skye'a geçtiğimizde hemen ilk kasaba Kyleside'da konaklamak için duruyoruz. Turda türlü seçenekler var, biz Bed&Breakfast tercih ettik. Kaldığımız yer bir harikaydı!!!




Gördüğünüz beyaz evde kaldık. Yaşlı bir çift yaşıyor burada. Alt kat onların yaşam alanı,üst kattaki odaları bu şekilde günlük tutabiliyorsunuz. Sabah olunca onların mutfağına iniyorsunuz, size enfes bir kahvaltı hazırlıyor ev sahibi, yanında hoş sohbet, masada farklı ülkeden gelen bir konuk daha.


                                   


Oda manzaramız:)

















Ve sabah liman kabası Portree'ye gidiyoruz.








Tam bizlik :)








Öğle yemeği için Skye'ın en kuzey ucu Uig'e gidiyoruz. Allah'ım o ne fırtına,fotoğraf filan çekemiyoruz.


Isle of Skye'ın yamaçları. Ardı Atlantik Okyanusu.















































Ve Dornie'de İskoçya'nın simgesi Eilean Castle'ı ziyarete gidiyoruz. Kalenin içine bayıldık. Sonuçta burada büyük bi aile yaşamış. Salon,mutfak,kiler çok güzel bi şekilde o tarihlerdeki yaşamı anlatan görsellerle ve bal mumu heykellerle dolu. Mutfak panosunda asılı,1930 lu yıllara ait faturalar filan. Kilerde o yıllara ait yiyecek kutuları. İçimden geçirdiğim tek şey,ülkemizin dış tanıtımı ile sorumlu kişilerin böyle yerleri görmesi oldu.


Kartpostal değil,kendi çekimim:)

Ve akşam konaklamak için Loch Ness'in yakınında Drumnadrochit kasbasına gidiyoruz.





Kalacağımız eve yine bayıldık! Biz mi çok ballıyız yoksa bütün yerler mi böyle bilemedik. Ev 120 yıllık. Önündeki çam ağaçları 150-160 yıllıkmış.




Odamdan manzaram.




Yemek için burayı şiddetle tavsiye ederim. Steak şahaneydi. Tamamen organik:) Ayrıca İskoçya'nın geleneksel yemeği Haggis (bi nevi işkembe) de denedik, tam puan!









Gece manzarası. Bizim ışık yanıyor üst katta:) Kahvaltı enfes, ev sahibi çok güler yüzlüydü.





Diğer gün Loch Ness için yola çıkıyoruz. Loch Ness Monster yani Ness gölünü canavarını hazırlık sınıfında işlemiştik :) Benim için çok çok hoş bir anı oldu yıllar önce merakla hikayesini dinlediğim Ness gölü canavarının mekanına gitmek :)








Göl gezintisinden sonra 1746 yılında Britanya adasının en büyük meydan muharebesinin vuku bulduğu meydana geldik.





                                   











Daha sonra şirin bir kasaba Pitlochry'ye uğruyoruz.

















Dönüşte daha vaktimiz olduğu için  rehberimiz bizi Enchanted Forest'a götürdü.


















Ve akşam 6'da Edinburgh'a vardık. Tekrar Motel-one'a yerleştik. Hava harikaydı. Zaten 22:00-23:00'te kararıyor hava. Gezentiler ve de hiç yorulmazlar olarak attık kendimizi dışarı.






Harry Potter'ın yazıldığı o ünlü cafe. Edinburgh cafe ve restoran bakımından çok zengin, Paris gibi valla :)  Harika cafelere sahip.







   



Diğer gün artık Edinburgh'taki son tam günümüzdü. Yetmedi,yetmedi,yetmedi. Daha gezeceğimiz bir sürü yer vardı.

Sabahtan Arthur's Seat ile başladık. Yürüyerek bu tepeye çıkacağız.





Çıktık,çıktık. Eşimi bir süre sonra yükseklik korkusu sardı,geri döndü. Ben tek başıma çıkmaya devam ettim. Yalnız olduğum için bir korktum zaten,bir de dar patika yol ve yükseklik eklenince elim ayağım buz kesti. Kendimle konuşa konuşa baya bi çıktım. Yeter bu kadar diyip indim:)




                                     

Tabi bu çıkışın bir de inişi var :)





Yeme içme konusunda hiç sıkıntı yaşamadık,aksine nerede yemek yiyeceğimizi şaşırdık :) Bakın kahvemizi bile içtik :)

Cafe Truva, Royal Mile üzerinde bir Türk restoranı. Bir kaç şubesi varmış. Lokumları,baklavaları görünce çok sevindim. Ülkemin enfes tatlarını burada Greek değil de Turkish olarak görmek çok sevindirici. Orada çalışan Türk garsonla konuştuk, börek bile açıyoruz burada dedi :)
                             




Daha sonra National Scottish Gallery'ye gittik. Kesinlikle tavsiye ederim. Giriş de ücretsiz ayrıca. Müzenin içinde hayvanlar alemi, bilimsel çalışmalar, Antik mısır, İskoçya tarihi, gök taşları ve dünya tarihi ile ilgili bir çok görseli görebilirsiniz.






Daha sonra Roselyn Chapel'e gidelim dedik ama çok üşendim. Yarım saat gideceksin otobüsle. Çok önemli bir yer, Da Vinci'nin Şifresi'nde yer alan şapelmiş. Çok ilgimi çekmediği için vazgeçtik,onun yerine şehri dolaşmayı tercih ettik. Kraliçe'nin yatı Royal Yatch da ziyaret edilecekler listesinde. Ona da gitmedik. Bildiğin yat, bi numarası yok :)


Hava süperdi, günlerden de cumartesi olunca her yer cıvıl cıvıldı. Sokak gösterileri, minik konserler...





  








Alışveriş molası :)





Saatlerce gezip otele döndük. Uyumuş kalmışım. Bir baktım saat 00:00. Hava geç karardığı için şehri gece  hiç görmediğimi hatırladım. Pijamaları bile giymişken üstümüzü değiştirip tekrar attık kendimizi dışarı :) Hiç üşenmeyiz :)




Ve son gün... Hiç sevmediğim şeydir şu vedalar.





Ve diğer gün de kızımın yanına gidiş.





Ve büyük buluşma. Anne,sen beni işkoşyadayken çok mu özledin?