24 Nisan 2013 Çarşamba

Ceren'in Gafları





Gaf derken işin esprisi tabi:) Çocuklar insanı rezil de eder vezir de valla. Tabiki biz büyükler gibi bilinçli çıkmıyor laf ağızlarından, o yüzden karşıdaki kişiler gülüp geçiyor her ne kadar benim yüzüm kızarsa da.

 * Geçen gün kargodayız, Ceren ''Anneeee şu amca sana bakıyor.'' Ben anlamamış gibi ''Uslu dur annecim işim bitecek şimdi gideceğiz.''   ''Annnneee amca sana bakıyor.''  Adam bakıyor muydu,bişi mi soracaktı, tanıdık mıydı kafamı bile çeviremeden çıktım utanarak.

* Ceren,babasıyla avm'de iken birden işaret parmağı ile bir şeyi götermeye başlamış. Eşim bakmış karşıdan bir teyze geliyor,saçları sarı, baya kabarık bonus gibi (anlattığına göre kıvırcık veya krepeli). Eyvah demiş eşim,burdan bişi çıkacak. Teyze yaklaşmış,yaklaşmış ,Ceren'in el hala işaret ediyor. ''Baba bak palyaçooo'' Eşim duymazlıktan gelmiş,üstünde durmamış. Güldüm ama üzüldüm de, insanların dış görünüşü ile ilgili yorum yapmamayı öğrenmeli. Ben yanımda olsam ayaküstü bir kaç hayat dersi verirdim de eşim afallamış. Çok şükür arada mesafe varmış,teyze duymamış,çok üzülürdüm.

* Arkadaşlarla cafe'ye girdik,Ceren yanımda. Bi masaya yöneldik, yerleşiyoruz Ceren bağırıyor resmen 'Anne çıplak adam, anneeeee çıplak adam.'  Bir çevirdim kafamı,yan masada bir genç askılı tişört giymiş. Gerçekten baya bi ilginç bi atletti. Arkadaşlarımla göz göze geldik,ses çıkarmadık. Genç anlamadı. Ama Ceren ısrarla bağırmaya devam etti, ''hı hı annecim yaz geldi ya o yüzden'' diyebildim, delikanlı o anda anladı bi Ceren'e bi üstündeki tişörte baktı ve gömleğini geçirdi üstüne ve kalktı gitti. Yine yüz kızartıcı suç işledi Ceren:)

* Aynı şekilde babasıyla dışarda da yapmış :( Önlerinde bi bayan yürüyormuş mini etekli ''Baba bak ablanın bacakları çıplak'' demiş. Bizi bilen de bilir hani, aile içinde asla böyle bir mevzu konuşulmaz açık-kapalı diye. Hatta eşim bir çok erkeğe göre kıyafet konusunda çok rahat veya serbesttir. Bilemedim.

* Vapurdayız, arka koltuktaki abi yere James bond tarzı çantasını koymuş. Ceren koltuk arasından bişi ile oynuyor. ''Anne hazine var burda hazineee '' diye bağırıyor. Baktım adamın çantası,baya güldüm. Hayal dünyası :)

* Dışarıda kahvaltıdayız. Arka masadaki genç aşıklar birbirlerine yemek yediriyor. Bu durum Ceren'in gözünden kaçmadı tabi ''Anne bak birbirlerine yemek yediriyorlar'' diye bağırdı. Tabi genç aşıklar için o anda işin romantizmi bitti:))


Daha neler neler de aklımda kalanlar bunlar. Ne kadar yüz kızartsa da yüzümü güldürüyor cimcime.



22 Nisan 2013 Pazartesi

Büyükada'da Bir Haftasonu


Büyükada eşimle İstanbul'dan çok uzaklaşmadan tatil yapabileceğimiz,kafa dağıtacağımız yerlerden biridir. Ceren de gezer biraz dedik, hem vapura da binmedi uzun zamandır,hem de at/fayton  ilgisini çeker.




Ancak puseti arbanın bagajında unuttuğumuz Ada'ya varınca aklımıza geldi. Kucak kucak gezdi hanfendi. Çok uslu durmasa da idare ettik. Daha doğrusu dikkate alıp sinirimi bozmak istemedim. Ağladı zırladı duymadım:)





                             


Faytonla büyük tur yaptık. Ceren'in en eğlendiği kısım oldu.
















Papatya topladık. Çiçekler koparılmaz diye uyarımızı da yaptık ama 1-2 papatya arada kaynadı:)




Seviyor sevmiyor mu yapıyor ne?:)




Biraz da yaya olarak gezdik...













Hava güneşli olsa da buz gibiydi ya :(






                             





Yavaş yavaş akşam oluyor, biraz dinlenme ve keyif vakti.







En sevdiğim tablo. Var mı baba eli gibisi?




Cumartesi hava soğuktu ama en azından güneş vardı. Pazar sabahı yağmurla başladık güne.


                               


Kahvaltısını güzel yapan çocuklar dondurma yiyebilir.


   


Baba diyette,anne onun gözünün önünde waffle yemekten çekinmez. 




Kafamızı dağıttık, stresimizi attık, güzel bir haftasonu geçirdik. Darısı diğer haftasonlarının başına :)

21 Nisan 2013 Pazar

Kayıp Balık Nemo Yeniden




Bu hafta sonunu gayet güzel geçirdikten sonra finali de bir filmle yapalım dedik.

Ceren kreş ile birlikte sinemaya,tiyatroya gidiyor ancak bizle hiç gitmemişti. Şimdiye kadar uygun film de bulamamıştım,Nemo'nun gösterime girdiğini görünce hemen gidelim dedim. Ne de olsa ilk film şahaneydi,ikinci de güzel olurdu. Ancak ben bunun devam filmi olmadığını nerden bileyim? Bildiğimiz Kayıp Balık Nemo bu! Hani 10 sene önce gösterime giren ve tv'de dvd'de onlarca kez izlediğim film!! Büyük hayal kırıklığı yaşadım. 3D diye ve de haftasonu olması sebebiyle dünya kadar da para ödeyince ses çıkarma,3D nin tadını çıkar bari dedim.

Ancak Cerenle sinemaya gitmenin tadı da bir başka:) Aldı patlamış mısırını eline,oturdu koltuğa,taktı gözlüğü :) Film başlayıncaya kadar çatladı, anne Nemo neden başlamıyooorr? diye 25 kez sormuştur. Başlayınca da yorumları duymalısınız:) Anneee Nemo çok yayamaz di mi? Anneee Nemo babasına kızdı,babalara kızılmaz di mi? Annee ben gözlükle göremiyoyum. Ve filmin yarısında gözlüğü atar.

Ara verdiğimizde Anneee neden film bitti? Ara verdik annecim. Neden ara verdik? Herkes tuvalete gitsin diye. Benim de çişim geldi anne.

Filmin sonlarına doğru hepten uykusu geldi,kucağımda bitirdi filmi.

Benim için ne kadar hayal kırıklığı olsa da kızımla baş başa film izlemek çok keyifliydi.

14 Nisan 2013 Pazar

Niyet Ettim Allah Rızası İçin Emirgan Korusu'na Gitmeye!


Plansızlığımız mı diyeyim havaya mı suç atayım bilemedim. Hani bahar sersemliği mi?

Tüm hafta çalışıp haftasonunu iple çeken modern zaman köleleriyiz malum:) Bi haftasonumuz var,gerçi tütü işine girdikten sonra bazen o da olmuyor.

2 haftadır saçma sapan plansızlık içindeyiz. Her hafta Emirgan Korusu'na niyetleniyoruz. Laleleri görelim diye. Cumartesileri öğlene kadar işim olduğu için yola öğle saatlerinde çıkabiliyoruz. O saatten sonra da trafik coşuyor. Geçen hafta Tem'den geri dönüp tam tersi istikamete Çatalca'ya gittik. Evet yine iyi oldu,güzel geçti ancak bu cumartesi hepten felaketti. Yine benim işim olduğu için geç çıktık ve trafikten göz gözü görmüyordu diyeyim size.En yakın avm'ye attık kendimizi. Yani güzelim Cumartesi gitti...

Gelelim Pazar'lara...Geçen hafta çok işim olduğu için tüm Pazar gününü istemeden de olsa evde geçirmek zorunda kaldım. Napalım siparişler yetişecek:) E dedik bari bu Pazar erken çıkalım da yola nihayet Emirgan Korusu'na gidelim. Hava da çok güzel değil, herkes evindedir :) Ne mümkün! Duyan gelmiş duyan gelmiş abicim! Emirgan Korusuna araç giremiyor,yürüyerek çıkalım desen park edecek yer yok, Sütiş'e gir desen 2 km kahvaltı sırası. Ne bu İstanbullu'nun çilesi arkadaş.

Yani iki haftadır çok b.ktan geçti. Valla Bahçeşehir'de kalıp gölette filan otursaydık bu kadar stresi çekmezdik. Mis gibi park var Hyde park gibi :) Otur bi cafe'de aynı Nişantaşı havası :) Kaşındık biz kaşındık:)


Neyse sizi geçen haftaki fotoğraflarımızla bırakayım hem benim şöyle negatif enejim gitsin,siz de Ceren ne kadar büyümüş görün,uzun zamandır eklemedim Ceren'in macelarını :)


Gözünü sevdiğimin Trakyası :) Ne güzel ya her yer sakin,ne işin var Emirgan'da:)




Erkanlı at çiftliği. Hem konaklayabileceğiniz bir tesis hem de at binebileceğiniz bir çiftlik.








Evet çok iştahlı bir çocuktur!!




Ne yiyorum len ben?





               
                        



Ünlü moda bloggerlarından ne farkım var,ben de veririm pozumu!!













Gelecek hafta için söz daha güzel bi plan yaptım! :)

7 Nisan 2013 Pazar

Ceren'in 3. Doğum Günü Partisi



      Bu sene evimizde sade bir kutlama yaptık :) Zaten her sene bi organizasyon düşünecek halim yok :)

Doğum gününde tabiki de tütü giydi:)



Balerincilik oynadı:)




Mumları halıya dikmeyi denedi.




Nedense Ceren'in herhangi bir çizgi film karakterine karşı ilgisi kalmadı. Bari Dora olsun pastası dedik, böyle bişi yaptırdık.




Ne dilek tuttu acaba? :)




Ne zormuş kardeşim mum üflemek! :)


                   


Ne naz, ne şımarıklık,ne sinir etme durumları anlatamam. Sanki zorla gel doğum gününü kutlayacağız dedik. E doğum günü çocuğu,çekeceksin kardeşim :)











Sırada eğlence saati.







Yüzün hep gülsün canım kızım,bahtın açık olsun.



2 Nisan 2013 Salı

2 NİSAN DÜNYA OTİZM FARKINDALIK GÜNÜ…NİSAN DÜNYA OTİZM FARKINDALIK AYI….


İrem Afşin'in kaleminden:



Otizm… Yaşamın farklı bir penceresi…

Nisan… Aylardan bahar. Havada baharın müjdecisi kokular, yavaş yavaş açan çiçekler, cıvıltıları ile hayatımıza neşe katan kuşlar, güneşin sıcak ışığına kavuşan dünya. Nisan, ruhumuzu aydınlık günlerde ferahlattığımız ay.
Nisan, 2008 yılından bu yana, dünya üzerinde yaşayan milyonlarca çocuk ve aileleri için çok başka bir anlam daha taşıyor: OTİZM.
2 Nisan, tüm dünyada otizm konusunda farkındalık yaratarak otizmden kaynaklanan sorunlara çözümler yaratmak amacıyla, 2008 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Otizm Farkındalık Günü” olarak ilan edildi. Her yıl, “Otizm Farkındalık Ayı” olan Nisan ayı boyunca dünya genelinde otizmin sorunlarını ve çözümleri konuşuluyor, araştırmaların teşvik edilmesi ve erken teşhisle tedavinin yaygınlaştırılması hedefleniyor.
Oğluşum Nazım Özgün ile otizm labirentine adım attığımız o ilk günden bugüne 8 yıl geçti. Otizmin karmaşık fırça darbeleri yüzünden, hayatımızın yol haritasını yeniden tanımladık. Bazen düşününce sanki otizmden önce bir hayatımız yokmuş gibi hissediyorum. Çok eskiden kendini fanusuna kapatmış ruh bebeğimin, şimdi benimle hayatı paylaşması nasıl bir mucizedir, çok iyi biliyorum.
Otizm, doğuştan gelişen, genetik altyapıya dayanan, karmaşık nörolojik-biyolojik tabanlı bir gelişim bozukluğu. Başkalarıyla etkileşimde bulunmayı engelleyerek bireyin kendi iç dünyasıyla baş başa kalmasına yol açan otizm, genellikle 3 yaştan önce ortaya çıkarak çocukların sosyal iletişim, etkileşim ve davranışlarını olumsuz olarak etkiliyor.
Amerikan Sağlık Bakanlığı verilerine göre bugün dünya genelinde okul çağındaki her 88 çocuktan biri otizm teşhisi alıyor. Otizm erkek çocuklarda kız çocuklara oranla 3-4 kat daha fazla görülüyor, her 54 erkek çocuktan biri günümüzde otizm riski taşıyor. Dünyada son yıllarda şeker, kanser ve AIDS dahil olmak üzere bir çok hastalıktan daha fazla sayıda otizm teşhisi alınıyor.
Ülkemizde sağlıklı istatistikler olmaması nedeniyle, Otizm Platformu’nun öngördüğü verilere göre, tahmini olarak 550.000 otizmli birey ile 0-14 yaş grubunda 150.000 civarında otizmli çocuk bulunduğu “varsayılıyor.” Otizmli bireylerin ebeveynleri, kardeşleri, yakın akraba ve çevreleri de hesaba katıldığı zaman, Türkiye’de her ile yayılmış durumda otizmden etkilenen 2 milyondan fazla vatandaşımızdan bahsedebiliriz.
Otizmin kapısını açmak için ilk önemli adım, erken teşhis. Otizm, yaklaşık bir yaş civarında ilk belirtilerini gösteriyor. Annenin sesi ve gülümsemesi gibi sosyal uyaranlara bebeğin tepkisiz kalması veya tepkilerinde yavaşlık olması, göz teması kurmada zorluklar, motor gelişmede ve taklit becerilerinde gecikme, uyku ve yemek düzeninde sorunlar ilk belirtiler arasında sayılabilir. Çok yaygın bir yanlış kanı, özellikle erkek çocukların geç konuştuğu veya anne/babası geç konuşan çocukların da geç konuşacağı düşüncesi… Ve erken teşhis, otizmli çocuğun gerekli eğitim ve tedavileri alarak hayata katılması için ilk önemli adım.
Eğer çocuğunuz;
 Sizinle ve başkalarıyla göz kontağı kurmuyorsa,
 İsmi söylendiğinde veya çağrıldığında dönüp bakmıyorsa, söyleneni işitmiyor gibi davranıyorsa,
 Konuşmada yaşıtlarının gerisinde kalmışsa, başkaları ile söyleşiyi başlatma ya da sürdürmede belirgin bir bozukluğu varsa, basmakalıp, yineleyici (ekolali) ya da özel bir dil kullanarak garip konuşuyorsa veya konuşması hiç gelişmemişse,
 Gözleri sık sık bir şeye takılıp kalıyorsa,
 Anlamsız gülme veya ağlama krizleri varsa,
 Parmağıyla istediği şeyi işaret ederek göstermiyorsa,
 Oyuncaklara amacına uygun oynamayı beceremiyorsa, yaşıtlarının oynadığı oyunlara ilgi göstermiyorsa,
 Ellerini kanat gibi çırpma, parmak uçlarında yürüme, kendi çevresinde veya eşyalar etrafında dönme, sallanma, çırpınma şeklinde garip ve yineleyici hareketleri (stereotipi) varsa,
 Bir şarkının bir bölümünü tekrar tekrar söylemek, dolapların kapaklarını sürekli olarak açıp kapatmak, ayak parmaklarının ucunda odanın bir ucundan öbür ucuna koşturmak, bazı eşyaları döndürmek veya sürekli sıraya dizmek gibi çeşitli ilgi ve davranış takıntıları varsa,
 Günlük yaşamındaki düzen ve program değişimlere aşırı tepkiler veriyor ve uyum sağlayamıyorsa,
 Kendisine ve çevresine yönelik zarar verici davranışlara sahipse,
vakit kaybetmeden teşhis için uzmanlara başvurmak gerekiyor.
Otizmin tedavisi var mı? Otizm, beş bilinmeyenli bir denklem gibi: Nedenleri tam olarak saptanamadığı gibi tek bir kesin tedavisi de günümüzde “henüz” mevcut değil! Otizm, toplumsal fark, ırk, dil, din gözetmiyor, çocuk yetiştirme biçiminizle veya sosyo-ekonomik koşullarınızla da ilgilenmiyor. Genetik faktörlerin yanı sıra, çevresel koşulların – yanlış beslenme, çevre kirliliği, kimyasal maddeler, yanlış ilaç kullanımı, ağır metaller, aşılarda bulunan bazı koruyucu maddeler vb.- otizmi tetiklediği düşünülüyor.
Otizmde biyolojik tedaviler ile ilgili çalışmalar devam ederken, bugün için kabul edilen en önemli tedavi aracı, erken yaşta verilmeye başlanan yoğun bireysel özel eğitim. Doğal gelişim gösteren her çocuğun kendiliğinden öğrendiği her şeyi, otizmli bir çocuğa özel eğitim yardımı ile öğretmek zorundasınız. Bu durum bazen iğneyle kuyu kazmaya benzese bile, her otizmli çocuk kendine göre bir öğrenme biçimine sahip. Önemli olan, kapıyı açacak doğru anahtarı bulmak.
Bilimsel olarak erken yaştaki çocuk için kanıtlanmış yoğun eğitim süresi haftada bireysel ve grup eğitimi olarak 40 saat. Oysa ülkemizde sosyal güvenlik kapsamında “otizm özel eğitim raporlu” çocuklar için aylık 6- 12 saat olan özel eğitim süreci, dünya genelinin oldukça gerisinde kalıyor.
Otizmli çocukların mutlaka eğitim sistemi içinde yer almaları gerekiyor. Çünkü eğitim, otizmli birey için her şeyden önce “tedavi” anlamına geliyor. Otizmi diğer engel gruplarından ayıran en önemli fark; erken tanı ve erken bireysel/kaynaştırma eğitimiyle otizmli çocukların sorunlarının büyük bir kısmını aşmaları.

Oysa yaşamın gerçeği hiç de böyle söylemiyor size! Oğlum Nazım Özgün ile okul öncesi eğitim, ilkokul ve ortaokul süreçlerinde yaşadıklarımız, ayrımcılık hikayelerinden ibaret. Otizmli/Aspergerli çocuk, genellikle bilgi eksikliğinden kaynaklanan dirençleri nedeniyle, okul yönetimleri, öğretmenler ve diğer veliler tarafından okulda “istenmeyen çocuk” ilan ediliyor. Kaynaştırma raporlarına rağmen, okul idareleri otizmli kaynaştırma öğrencisinin kaydını almak istemiyorlar. Okul yaşamı esnasında yaşanan sorunların büyük bir kısmını hoşgörü, anlayış ve bilgi yetersizliğinin giderilmesi ile çözebiliriz, yeter ki toplum tarafından yaşamın her anında bizlere dayatılan en büyük “engel” olan ayrımcılığı yok edelim!
Otizmin oldukça karmaşık yapısı, otizmli bireyle birlikte ailesi başta olmak üzere yakın çevresindeki herkesi hayatın tüm evrelerinde etkiliyor. Otizmli bir çocuğun ilerlemesinde en büyük sorumluluk ailelerde, en ağır yük de annelerin omzunda! Otizmden etkilenen bireyin ve ailesinin her şeyden önce yalnız ve ötelenmiş bir hayata mahkum edilmemesi için, özellikle doğal gelişim gösteren çocuk ebeveynlerinin toplumsal yaşamı bizimle paylaşmayı öğrenmeleri gerekiyor.

Oğluşum, benim uğur Böcüğüm, aldığım her nefesin anlamı, yaşam öğretmenim! O’nunla birlikte otizmle mücadele ederken, mutluluğun tek bir bakış veya tek bir kelimeden ibaret olduğunu görme fırsatım oldu. Seslenince dönüp bakması, ağzından tek bir kelime çıkması, ağlayıp öfke krizleri geçirmeden bir tam gün geçirmesi, benimle gezmeye, markete, restorana, sinemaya gidebilmesi, kendini hayatın gündelik akışında veya okul hayatı içinde idare edebildiğini görmek için… yıllarca sabırla bekledim.

Biz ikimiz, çok başka bir yerden, büyük bir boşluktan, hiçlikten, sessizlikten, kapalı bir fanusun içinden geliyoruz. Yoku çok, azı fazla, yaşam sevincinin dibine vuran, hayatı farklılıkları ile yaşamayı öğrenmek zorunda kaldığımız bir uçurumun taa en dibinden geliyoruz. Öyle bir yerden geliyoruz ki, “gelmez, düzelmez, hayata katılmaz, konuşmaz, kendini seslendirmez, hayatı anlamaz, anlatamaz, asla paylaşamaz, duygularını gösteremez, hissedemez, arkadaş olamaz, okuyamaz, hiçbir zaman tam öğrenemez, hatta sevemez” demişlerdi… Hepsinin ne kadar boş olduğunu yaşama sımsıkı tutunmasıyla gösteren oğluşumun annesi olmak kadar beni hayatta tanımlayan bir şey yok!

Son 8 yılda ailemiz haline gelen otizm topluluğunun içindeki her otizmli çocuk benim de çocuğum, otizmli anne-babalar ise yoldaşım. Onlardan sadece biri olarak diyorum ki, gündelik hayatın içinde karşılaştığınız ağlayan bir çocuğu yargılayıp, annesine laf etmeden önce bir an düşünün. Çocuğunuzun sınıfında otizmli bir çocuğun da olmasının, farklılıkları yaşayarak öğrenecek kendi çocuğunuza da faydası olacağını lütfen unutmayın.

Her yıl Nisan ayı, Türkiye’de otizm adına yeni umutlar, yeni adımlar demek… Eğer siz de “Otizmin farkındayım, ama fark etmek yetmez, yaşamı paylaşmak gerek!” diyorsanız, otizmli çocukların ve anne-babalarının seslerine kulak verin, sesimize ses katın, otizmin bilinirliği ve sorunların çözümü için gönüllü destek verin ki, çocuklarımız hep beraber büyüsün J

Çünkü her çocuk farklılıkları ile yaşamda yer almayı hak eder!
Nisan Dünya Otizm Farkındalık Ayı’nda yaşamı paylaşan herkese yürek dolusu selam olsun!

M. İrem Afşin
Nazım Özgün’ün Annesi
Gönüllü Otizm Aktivisti
iremafsin@gmail.com
www.twitter.com/iremafsin
www.facebook.com/afsinirem
www.hthayat.com/yazarlar/m-irem-afsin

OTİZMİ FARK ET, YAŞAMI PAYLAŞ! Kampanyası:
Otizmi fark et, fark ettir! Farkında olman yetmez, yaşamı paylaş! Yaşamı paylaşmak, sorunları paylaşmaktır. Ayrımcılık yapma, otizmliye engel yaratma!